Soluk maviydi. Üzerinde zaman zaman beyaz ışıklar dolaşıyordu. Sessiz ve şeffaftı. Derinlere doğru iyice karanlıklaşan, yukarılarda ise koyu bir maviliğe dönüşen sularda, donuk renkli, saydam ve alabildiğine sessiz bir hayalet gibi kayıp gidiyordu. Bir bale resitali verircesine... Gittikçe lacivertleşen karanlık mavi içinde, etrafına sihirli ışıklar yayarak Prokofiev’in Sinderella, ya da Alexander Gorsky’nin Paris Yangını’nı oynuyordu. Bazen yüzeye iyice yaklaşıyordu ve güneş ışıkları altında çok kısa bir zaman için buğulu bir altın rengine bürünüyordu. Sonra yeniden derin mavilere doğru sessizce akıyor ve arkasında bıraktığı küçücük su baloncuklarının arkasından, nazlı nazlı ve her yöne doğru sallanan ‘kolları’ görünüyordu. Bu kollar, sularda sallanan saçlara benziyordu. Uzun, sivri ve her yöne doğru durmadan sallanan saçlara. Hani kadim çağ insanlarının inandıkları ve korktukları Medusa’nın binlerce yılandan oluşmuş saçlarına. İşte bu nedenle, yani saçak saçak kolları, Yunan mitolojisindeki başı yılanlı kadın Medusa’ya benzetildiği için bir türü, zoologlar tarafından haksız yere Medusa diye de anılıyordu bu ilginç deniz canlısı…
Denizanalarından bahsediyoruz. Şaşırtıcı vücut şekilleri, gerektiğinde kullandıkları etkili silahları ve daha birçok özellikleriyle denizler dünyasının sessiz, şeffaf ve bir o kadar da gizemli üyeleri olan denizanalarından. Denizanaları, kendilerini tanımayanlara bazen ürkütücü gelir. Bazen de sadece gizemli bir siluet olarak bilinir. Oysa, aynı ekolojiyi paylaşıyoruz ve onları tanımamız lazım. Onlar, mavi-yeşil suların derinliklerine süzülürken bize eşlik eden canlılar. Onlar, bize “gelinlerin büyülü dansını sunan” gizemli hayvanlar.
İki Çeşit Denizanası
Denizanalarında genel olarak iki çeşit vücut şekli var. Birincisi ismini Yunan mitolojisindeki Medusa’dan alan medüz, diğeri ise polip şeklinde bir vücut yapısına sahip olanlar. Medüzler bir çanı andırıyor ve su içinde serbestçe hareket edebilme yeteneğine sahipler. Polip diye sınıflandırılan denizanası ise tüp şeklinde ve serbestçe hareket edemiyor.
Birçok balıkadam, bazı büyük denizanalarının derin sularda adı konulmamış bir bale gösterisi yaptığına şahit oluyor. Oysa denizanaları, hareket edebilen öteki canlılarda bulunan ‘sert omurga’dan yoksunlar. Öyleyse nasıl hareket edebiliyorlar? Denizanalarında biri vücudun dış kısmını, öteki de sindirim ve dolaşım sisteminin bulunduğu iç kısmı kaplayan iki doku tabakası var. Bunların arasında ise mesoglea denen jel benzeri bir katman bulunuyor. İç ve dış tabakanın sıkışması sonucunda mesoglea’da sıkışıyor ve denizanasının içindeki su bir jet motoru gibi dönüp, ağızdan dışarı çıkıyor. Sonra da denizanası eski şekline dönüyor. İşte denizanalarının sualtındaki ritmik hareketleri, birbirini izleyen bu kasılma-gevşeme hareketlerinin bir sonucu. Polip şeklindekiler ise, bir yere tutunmuş oldukları için kısıtlı hareket etme imkânına sahipler.
Denizanasının Av Saati
Besin girişi ve boşaltım, vücudun dışa açılan tek kapısı olan ağız yoluyla yapılıyor. Peki denizanası besinini, yani avını nasıl yakalıyor? Yüz milyonlarca yıldır var olabilmeyi başarabilmiş olan denizanalarının çoğu, doğada bir tek kendi şubelerinin yani Cnidaria şubesi üyelerine özgü mükemmel bir silaha sahip.
Nematosist adı verilen bu yakıcı silah, denizanasının saçaklarındaki cnidosit isimli özelleşmiş bir hücrenin yapısında bulunuyor. Etkili bir silah olan nematosist’in içerdiği zehir sayesinde bir denizanası oldukça büyük avlar bile yakalayabiliyor. Cnidosit hücrelerinin içerisinde kıvrılarak katlanmış şekilde duran bu silah, yine bu hücrelerde bulunan bir tetiğin av tarafından harekete geçirilmesiyle yaydan çıkan bir ok gibi ava saplanıp onu bir anda felç ediyor. Denizanasının bu silahı bazen insanlar için de tehlike yaratabiliyor. Mesela Tropikal Pasifik sularında yaşayan Physalia cinsi bir denizanası, insanları birkaç saniyede felç edip ölümcül sonuçlar doğuracak kadar etkili nematosist’lere sahip.
Bazı denizanası türleri ise koloniler halinde gözlemleniyor. Çeşitli özelliklere sahip polipler ve medüzler bir araya gelip tek bir birey halini alabiliyor ya da poliplerin oluşturduğu kolonilere rastlanabiliyor. Koloniyi oluşturan bireyler, hareket, savunma, beslenme ve üreme işlevlerini kendi aralarında bölüşerek tek bir canlının organlarıymış gibi hayatlarına devam ediyorlar.
Taraklı Denizanaları
Vücut şekilleri itibarıyla ötekilere benzeyen, ama onlardan farklı olan bir başka tür denizanası daha var ve bunlara ‘taraklı denizanası’ deniyor. Bilimsel adı ‘ktenefor’ olan bu canlılara taraklı denizanası denilmesinin sebebi ise sekiz sıra halinde kirpiklere sahip olmaları.
Taraklı denizanaları, öteki türdeşlerinde bulunan nematosist silahına sahip değiller, ama siz yine de dikkatli olun. Eğer bir gün “nasıl olsa nematosisti yok” diye bir taraklı denizanasını ellerseniz ve derinizde kızarıklar oluşursa bizi suçlamayın lütfen. Çünkü onlar zekiler ve midelerine indirdikleri öteki tür denizanalarının zehirli saçaklarını saklayıp, sırası geldiğinde bunu kendi yararları için kullanıyorlar.
Unutmadan söyleyelim. Denizanalarının ve ktenoforların çoğunda biyolüminesans denen biyolojik ışıma olayı görülüyor. Ne var ki, bu ışık ve renk gösterisini izleyebilmek için sizin de mutlaka onlarla birlikte mavi derinliklerin içine dalıp, bu sis bulutu gibi adı konulmamış bale gösterisini yapmanız gerekiyor.
HayvanBakimi.Tr.Gg
|